üdopara

6 Haziran 2011 Pazartesi

Sosyal Sorumluluk " KUKLaNLAT Projesi"








Hayal etmek ile hayallerin gerçeğe dönüştürülmesi arasında çok ince bir sınır vardır. Evet gerçekten sanıldığının aksine çok ince bir sınır. Hayal eden, hayalin güzelliğine kapılıp iki yol izleyebilir. Ya hayal etmenin zevkini hayal ederek tekrar tekrar yaşar ya da ayağa kalkıp hayalinde yaşattığı şeyi/şeyleri gerçekten yaşadığında nasıl bir haz alacağını düşünerek girişimde bulunur. İşte hayal etmek ile hayallerini gerçeğe dönüştürmek arasındaki ince sınır budur. Ne yapacağına karar vermek, nerede duracağını bilmek…

İspanya’daki GET IN NET kontakt kurma eğitiminden sonra, uçakta, öğrendiklerimi ve kurduğum hayalleri nasıl gerçeğe dönüştürebileceğimi düşündüm. Aslında istediğim şey Yetiştirme Yurdu’nda bulunan kardeşlerim için bir şeyler yapmak ve yaşayarak öğrenme hareketinden haberdar olmalarını sağlamaktı. Yurtta kaldığım 13 sene boyunca bir konuda çok net fikir sahibi oldum. Yapılan aktiviteler büyük bir amaca hizmet etmek için değil de anı kurtarmak için yapılıyordu. Bir çok etkinlik yapma fırsatları ve imkanları varken bu imkan ve fırsatların nasıl kullanılacağı konusunda fikir sahibi değillerdi (imkanlarından faydalanma şansım olan yurtlar bazında konuşuyorum).
Etkinlik hakkında dökümanları Ulusal Ajans’a sunmaya gittiğimde Handan Abla’ya düşüncemi açtım. Çok sıcak karşıladı. Eylem 1.2 üzerine çalışmak istediğimi söylediğimde ise Alim Bey’e yönlendirdi. Bu ilk yönlendirme aslında yönlendirmeler serisinin başlangıcı olacaktı benim için -hatta biraz abartarak yönlendirmeler serüveni diyebilirim bu duruma :)-.
Alim Bey’e düşüncelerimden bahsettiğimde aynı ilgi ve sıcaklığı göstermesi doğru yolda olduğum düşüncesini güçlendirdi. Beni o zamanlar Bakan Danışmanı olan ve Çocuk Evleri hakkında Eylem 1.2 projesini hayata geçiren Yıldırım Abi’ye yönlendirdi. Yıldırım Abi’yle ilk toplantımda çok heyecanlıydım. Fakat Yıldırım Abi’nin sakinliği ve yeniliklere açıklığı beni cesaretlendirmişti. Bu toplantı sadece bir başlangıçtı. Sonrasında 10 veya daha fazla toplantı yaptık. Ben düşüncelerimi açıklıyor, planlar yapıyor ve Yıldırım Abi ile paylaşıyordum. Yıldırım Abi ise düşüncelerimin olurluğunu ölçüyor, tartıyor ve olmayacak gibi olursa yeni şeyler bulmam için teşvik ediyordu. Bir sohbet sırasında kukla sanatçısından bahsetti. Kukla hakkında pek bilgim olmasa da çocukların ilgilerini çekeceğini ve severek uğraşacaklarını düşündüm. Yaptığım araştırmalar ve kukla sanatçısı ile yaptığım toplantılar sonucu KUKLaNLAT projesini yazdım. Bütçe konusunda Çocuk Evleri Koordinasyon Merkezi’nde çalışan hocalarım destek oldular. Almanya’daki arkadaşım Ilarion da projenin çıkış noktasını beğendi ve proje içeriği hakkında pek bilgisi olmadan  da sadece bana güvendiği için projemize ortak olmayı kabul etti. Kasım 2010 da proje başvurusunu gerçekleştirdik.

Koşuşturmalarım artık bekleme aşamasına geçmişti. Beklemek yorucu ama heyecanlı bir olay. Bekledim, bekledim…

Aralık ayında projenin kabul edildiğini öğrendiğimdeki heyecanımı hangi kelimelerle anlatabileceğimi bilmiyorum. Hayallerin gerçeğe dönüşmesiydi. Beden bulmamış düşünceler için terziye elbise siparişi vermek gibiydi. Uçacağını bildiğin uçuş öncesi heyecan gibiydi. Tatlı bir tebessümle dışa vurup içinde volkanlar patlaması gibiydi. Aptal mimiklerin yüze yerleşmesi ve söylenenlere sadece gülümsemek gibiydi. İlk çocuğunun doğuşunu hissetmek gibiydi…

1 Şubat – 31 Mayıs tarihleri projenin hayata geçirildiği, benim ise projeye dair, insanlara dair, kullanılan araçlara dair bir çok şey öğrendiğim tarihlerdir. Proje süresince yapılan aktivitelerden bahsetmeyi düşünmüyorum (aktiviteler için www.kuklanlat.com sitesini ziyaret edebilirsiniz). Anlatmak istediğim bu projeden öğrendiklerim, projeye kattıklarım ve projede yer alan kardeşlerim…

Bir projeyi hayata geçirmek, bir düşünceye somut elbiseler giydirmek bir çeşit yemek hazırlamak gibi düşünülebilir. Ana yemeği gözlerinizde canlandırmanız gerekir. Nasıl göründüğü, nasıl görünmesi gerektiğini. Sonra ana yemeğin bu hale gelebilmesi için hangi malzemelerin kullanılması gerektiğini bulmanız gerekir. Daha sonrada bunları hangi sıraya göre eklemeniz ve hangi malzemeyi ne kadar pişirmeniz gerektiğini… Projemde kendimi aşçı olarak düşündüm hep. Fakat ortaya çıkacak yemeği yiyecek grubun büyüklüğünü düşününce tek başıma olmadığım bir mutfak vardı. Proje ekibiydi onlar. Herkesin bir/veya bir çok görevi olduğunu biliyorduk fakat bu görevlerin yerine getirilmesi ile ana görev olgusuna zarar vermemeleri gerekiyordu. Kendine karşı sorumluluklarının yanı sıra büyük amaca karşı da sorumlulukları vardı.  Ana yemek ve onun gereklilikleri…

Artık faaliyete geçme zamanı geldiğinde eksiklikler bir bir gün yüzüne çıkıyordu. Aslında basit gibi görünenlerin arkasından bir çok ayrıntı çıkıyor ve proje ekibi görevini yapmaması,  zaman daralması işleri içinden çıkılmaz hale sokabiliyordu. Asıl ilginç olanı ise bir şekilde hazırlanan organizasyon sonucunda eksiklikler fark edilmiyor, fark edilse bile üzerinde durulmuyordu. Çocuklara hizmet etmenin belki de en güzel taraflarından birisi buydu.

Proje sırasında spesifik olarak bir çok sorunla yüzleşmem gerekti. Afişlerin tasarlanması, afişlerin asılması, eğitimler, zamanlar, websitesi, yurtdışı sorunları… Bunlar ve bunlar gibi bir çok olay bana hızlı düşünme yeteneği kazandırdı. Hızlı düşünme ve çözüme yönelme… Başlarda düşüncelerimin tıkandığını hissetsem de, sonra sonra düşüncelerimdeki bulutların kalktığını ve çözümü net olarak görebildiğimi söyleyebilirim. 

Bu sorunlarla yüzleşmem bir çok yeterlilik kazandırdı bana. Bunlar inanılmaz şeylerdi. Kazandırılan yeterlilikleri sıralamam gerekirse; genel anlamda proje yönetmek – ekip olarak hareket etmek ve sorumluluk dağıtmak, almak – iletişim için çeşitli araçları verimli kullanmak – dizayn için Coreldraw, photosop ile çalışmalar yapma, kendi tasarımımı yaratmak – plan yapmak ve yapılan planda aksaklıklar olduğu taktirde planı onarmak, yedek plan ile çalışmak -   farklı kültürlere, farklı kişilikte insanlara karşı sayılı olmak ve onların ihtiyaçlarını ön planda tutarak herkesi olaya dahil etmek – İngilizce konuşma ve anlamanın geliştirilmesi – görev dağılımı veya bir gruba hitap ederken, kelimelerin yalın, anlaşılır seçilmesi gerekliliği… Aklama gelmeyen ve yaşarken öğrendiğimi fark ettiğim bir çok yeterlilik bu proje ile ya hayatıma girdi ya da gelişti.
Kişisel gelişimimi fark etmek beni mutlu etti. Ama daha mutlu olmamı sağlayan ise 3 aylık eğitim sonucunda katılımcıların/ genç kardeşlerimin yeteneklerindeki gelişimdi. Kendi kuklalarını yapmak adına inanılmaz bir özveri ile çalıştılar. Kendi kuklalarını yaptıklarında planlanan sürenin biraz gerisinde kalmışlardı, kuklaları kullanmayı öğrenmeleri için yeterli zamanları yoktu. Kukla gösterilerine bir gün kala, kukla ve müzik ile kendi başlarına yaptıkları çalışmalar olumlu sonuç vermiş, herkes kuklasını hakkını vererek kullanmayı öğrenmişlerdi. Asıl güzel tarafı ise bu sadece bir başlangıçtı… Yeteneklerini geliştirebilecekleri ve hobi edinebilecekleri bir araçları vardı artık.
Projede katılımcı olan gençlerin çoğu daha önce farklı ülkeden birileri ile diyalog içinde bulunmamış, birlikte zaman geçirmemişlerdi. Alman ortakların projeye dahil  olmalarının ilk gününde bu durum açıkça kendini göstermekteydi. Fakat bir hafta sonunda Alman – Türk katılımcıların arasındaki bütün buzlar erimiş, aynı dili kullanmayanlar dahi iletişim kurmak adına bir dil oluşturmuş birlikte güzel zaman geçirmeyi bilmişlerdi… Gençler artık ‘yabancı’ olarak nitelendirdikleri kişilerin aslında o kadar da yabancı olmadığını anlamış oldular ve farklı yaşam tarzlarını görme fırsatını elde ettiler.
Bu inanılmaz bir çıktıydı benim için. Katılımcıların tepkileri, kuklayı, kukla sanatını ve diğerlerini benimsemeleri inanılmazdı. Bu proje ile fırsat verildiğinde güzel şeyler başaran gençler gördüm ve ben bu fırsatı yaratmak adına çalışmalarıma asla son vermemeyi düşünüyorum…

KUKLaNLAT projesi sorumluluğunu üstümde hissettiğim ilk projeydi. Katılımcılarıyla, hedef kitlesiyle ve hayata geçirdikleri onca güzellikle özel bir projeydi. Bir başlangıçtı… 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder