Büyük sancılar yaratan gebelik süreci sanırım sonlanmakta ve
nur topu ( ki daha bebeklere doğmadan top denilmesi ilginç ) işim olacak. Beklenen gün geldi ve geçti…
15 Eylül, yılın sıradan günü, benim için sıradanlığını
kapının girişindeki portmantoya asmış ve bütün heyecanlı bekleyişi içime
işlemişti. Sabah sıradan başlamıştı. Heyecan vardı ama daha çok bilinmezliğe
bakarken hissedilen cinstendi. Takım elbisemi mezuniyet sonrası ilk defa
giyiyordum. Aynada kendime baktığımda
fark ettim, yakışıyor bana takım elbise bea…
İlk durak Başkent Kuaför’deki Kemal Abi’nin yanıydı.
Yaklaşık iki saatlik şekillendirme, fazlalıkları alma ve memur kamuflajına
bürünme çalışmalarından sonra, taksiye atladım ve TCDD genel merkezinin yolunu
tuttum.
Taksi, Kızılay trafiğinde yavaş yavaş ilerlerken ve
taksicinin muhabbet açma çabalarını savuşturduktan sonra iç konuşmalarıma kulak
kabarttım. Hayal kuruyordu birisi, diyordu ki; “ Sen şimdi TCDD’de çalışan bir
mühendissin…” İçimde yaşayan diğer yaratık ise kendini o moda sokup, nasıl
hissedeceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Bazen kendini beğenmiş zibidi oluyor,
bazen de ağır başlı birisi… Aldığı para ile yurtdışına gitme planları yapıyor,
nereleri nasıl gezeceğini planlıyordu. Bense sanki oralara gitmiş, hayal
ettiklerini yaşamış gibi heyecanlanıyordum. “Güzel olacak bea…” diyordum
içimden, güzel olacak…
Artık TCDD’nin önündeydim. Neredeyse kavurucu sıcakta, siyah
takım elbiseyle, sol elim cebimde, bakışlarımı kapıdaki güvenliğe odaklayarak
yürümeye başladım içeriye doğru. Sınava daha bir buçuk saat vardı. İçeri girdim,
dinlenme odasına geçtim. İlgilenecek veya zaman geçirecek hiçbir şey yoktu.
Bende ablamın hediyesi telefonla facebook’a bağlandım ve önüme gelen her yazıyı
okuyarak bir buçuk saati geçirdim. Eğer zihnimi serbest bıraksam, ellerim titreyecek
ve çok heyecanlanacağım diye korkuyordum.
Sınav yerine giderken Uğur ile tanıştım. Sınava gelmişti.
Tekniker kadrosunda. Sonra bekleme mekanında oturduk muhabbet etmeye başladık.
Muhabbeti bilerek uzatıyordum. Heyecanlanmamak, odaklanmamak için… Sonra Kadir
geldi. O da tekniker kadrosuna başvurmak için oradaydı. Saat ikiye kadar geçen
muhabbete onu da dahil ettik. Eskilerden, yenilerden, hayattan, havadan, sudan
konuştuk. Konuşma bitti, sınav çattı fakat ne gelen vardı ne giden… Ekstradan
15 dk bekledikten sonra artık kimsenin gelmeyeceğine kanaat getirip, sınavı
başlattılar.
Sorular sandığımdan basitti ya da bir aylık hazırlık
dönemini dolu dolu geçirmiştim. Soruları yaptık, telefon numaralarımızı
aldılar, “Biz sizi arayacağız” dediler ve bitti… Bir sene, üç aylık bekleyiş
bunun içindi, önemli kararın verileceği bu sınav için. Açılan kadro sayısı
fazlaydı, sınava katılanlar az… Umutlarım tavan yaptı ve sanırım TCDD bundan
sonra çalışacağım, kendimi geliştireceğim ve belirli konuda yetkinleşeceğim
yer… Hayallerime bağlayan kurum, çalışmalarımın bebeği…
Sınavdan sonra heyecan bitti sandım, bitmemiş… Sınavdan
sonraki hafta sonu için beni bekleyen sürpriz planla daha da heyecanlandım. Ki
bu sürpriz benim için yapılan sürprizlerin en kapsamlı hazırlık aşamasına
sahip, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüşüydü (her ne kadar ince ayrıntıları
sonra unutulup plan değişikliğine neden olsa da J ) .
Plan konusundan tahmin yürütmeme rağmen bilinmezliğini
koruyordu. Planı öğrenmem için yaşamam gerekiyordu, plana dahil olup yaşayarak
öğrenmem… Cumartesi işten çıktım ve gelecek talimatları bekliyordum. Nihayet
saat akşam 4’ü vurduğunda ilk talimatımı aldım: Takım elbiseni giy, verilen
adreste Volkan ile görüş, daha sonra diğer adresten beni al… Denileni
yaptım. İş sınavına gittiğimde giydiğim
ve alışmaya başladığım takım elbiseyi tekrar giydim. Saçlarımı dağınık, olduğu
gibi bıraktım, taksiye atladım ve
verilen adreste Volkan ile konuştum. Adres araba kiralama ofisiymiş. İçeriye
girerken heyecanımı bastırmak için çok çaba sarf ettim. Araba kiralama için
gerekli rutin işleri hallettiğimde içime dolan arabanın modelinin ve görüntüsünün
merakı artık kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Volkan arabayı
getirdiğinde ise; dışa gösterdiğim bir heyecanım yoktu belki ama içimde
patlamaya hazır bir coşkunun oluştuğunu söyleyebilirim.
O kadar sevinmiştim ki, bütün bir hafta sonu şoförlük
yapmam gerektiğine dikkat etmemiştim.. :)
Yola koyuldum. Sırada verilen ikinci adrese gidip Eda Ceren’i
almak vardı. Ankara trafiğinin İstanbul yolu bölümünde, tin tin ilerlerken
aklımda Peugeot 206+’ın ne kadar harika
araba olduğu vardı. Onu ben sürüyordum, inanılır gibi değil… Hele arabanın 2012
model olduğunu ve daha 4. kiralayan kişinin biz olduğumuzu öğrendiğimde,
heyecanım katlanarak arttı. Sürpriz güzel başlamıştı, güzelliklere gebeydi…
Hissediyordum.
Bu arada takım elbise ve arabayla kendimi daha farklı
hissettiğimi fark ettim. Daha ego doluydum, daha özgüvenliydim, bakışlar daha
deliciydi. Bundan hoşlanmadım. Çünkü ben değildim gördükleri, cilalanmış
kabuğumdu… Önemli olan bu değilken, onlar bunu önemsiyordu… Sevmedim böyle
hissetmeyi…
Ve nihayet verilen adresin bulunduğu yere arabayı park
edebildim. Yana döne 16/B numaralı apartmanı arıyorum; yok… Soruyorum; yok…
Sinir oluyorum. Sonra birisi yardımcı oluyor: “ Arkadaşım o apartman numarası
değil, dükkân numarası, aha şuraya bi bak hele…” Bakıyorum; kadın kuaförü…
İçeride Eda Hanım saçlarını yaptırıyor. İşte jeton o zaman düşüyor; Eda kendi
istediklerini benim istediklerimle harmanlayıp ortaya karışık yapmıştı. Bu
sürpriz aynı zamanda onun kendine yaptığı bir sürprizdi. Hoşuma gitti bu durum,
değişik bir tecrübeydi. Yaşanmaya değerdi…
Arabaya bindiğimizde ikimiz de heyecanlıydık. Eminim Eda da
kendini farklı hissediyordu. Tarif edilemez, yaşanmamış duygular içindeydi ve
biz bu duygularla Atakule’nin yolunu tuttuk.
Arabayı parka çekip tam asansöre yönelmişken Eda’ya döndüm
ve “ Rezervasyon yaptırdın değil mi Eda?” diye sordum. Gayri ihtiyari; “ Ben
onu unuttum, hatta bütün rezervasyonları yaptırmayı unuttum” dedi. Trajikomik
olay dedikleri bu olsa gerek. Ne yapalım biz de çıktık gözetleme bölümüne ve
gün batımını seyrettik. Sonra da aşağıdaki Botanik Park manzaralı restoranda
yemeğimizi yedik. Yemekler de özel seçilmişti: ben mantarlı çoban kavurma ve
karides güveç sipariş verdim, Eda ise kekikli dana külbastı… Evet lezzeti ve
sunumu tam not aldı benden. Manzara ve muhabbetle daha da lezzetli hale
geldiğini söyleyebilirim.
Harika akşam yemeğinden sonra içmeye gitmek için planlar
yapmaya çalışsak da, ikimizin de içmeye pek niyeti olmadığı için önce Mogan
Parkına, Gölbaşı’ya gittik. Deniz kokusu ve denizin verdiği özgürlük hissi
kadar olmasa da su görmenin ve suya paralel yürümenin tatlı dokunuşlarını
hissettik. Sonra da Bihtergile gittik ve muhabbete orada devam ettik.
Pazar gününün planı belliydi; sabah kahvaltısı,
festivallerde zaman geçirme ve şarap içmeydi. Sabah kahvaltısını daha önce hiç
gitmediğim (hoş bu hafta sonu yaptığım aktivitelerin hiç birini daha önce
yapmamıştım ve bu mekanlara daha önce gitmemiştim ) Dikmen Vadisinde,
yeşilliklerin arasında, küçük fakat ara ara bizi ıslatmaya yetecek kadar
yükseğe fırlatılan fıskiyelere sahip havuza nazır yaptık. Kahvaltıdan bahsedip
daha fazla canınız çeksin istemiyorum ama bu tecrübeyi hayatınızda en az bir
kez yaşamanızı öneriyorum; mekânın adı: Hasbahçe…
Uzun uzun yapılan kahvaltı ve hafif tempo Dikmen Vadisini
gezdikten sonra; sıradaki durak Kalecik Üzüm Festivaliydi. Ankara’ya 60 km
uzaklıktaki Kalecik’e yolculuğum eğlenceli geçti. Karga sesimizle bağıra bağıra
şarkılar söyledik. Arada Eda uyudu ben şoförcülük oynadım. O uyandı onunda
dalga geçtim felan… Festival dedikleri şey küçücük bir alana karman çorman
yerleştirilmiş satıcılar ve satıcıların sattıkları şeyleri almak için neredeyse
bir mücadele içinde olan ve adım atmak için yer bulmakta dahi zorlanan
insanların oluşturdu bir ortam. Ortada bulunan sahnede çeşitli hareketlendirici
oyunlarla halkın ilgisini çekmeye çalışan animatörler ve keşke mikrofonu hiç
eline almasaydı dediğim bir konuşmacı… Ortam gözünüzde canlandı mı? İşte o
ortamın aralarına şarap satıcılarını yerleştirin. Aynen öyle bir ortamdı.
Bulduğumuz ilk şarap tattırıcısından aldığımız yarım plastik bardak şarabı
kafamıza diktik. Bööö, benim viskime kurban olayım ben. :)
Kalecikte fazla durmadık, aynı hızla geri döndük ve iki saat
dinlendik. Sonra Mehmet’i de alarak Etimesgut’taki kültür ve sanat festivaline doğru
yola koyulduk. Ferhat Göçer konseri de varmış. Hazır gitmişken onu da
dinleyelim dedik. Etimesgut’taki festival daha canlı ve daha geniş alanda
organize edilmişti. Çeşitli illerden gelen katılımcılar kendi kültürlerini
tanıtıp, kültürlerine ait malzemeleri satışa sunmuşlardı. Erzurum Cağ Kebabı’nı
yemeden gitmeyelim dedik. Tokat pekmezi satın aldık ve bat yedik. Konserin
başlamaya niyeti olmadığına kanaat getirip eve doğru yola koyulduk.
Eveet… Güzel bir sürpriz organizasyonu böyle başladı, böyle
bitti. Bu plan benim için çok önemli bir yere sahip; çünkü kimse benim için bir
şey yapmak adına haftalarını planlamaya harcamadı ( hoş o kadar uğraş sen,
sonra git unut rezervasyon yaptırmayı :) cık cık :)). Sayın Eda Ceren… Sana
yaptığın bu plan için teşekkür ederim. Gerçekten güzeldi. Kendine ve bana böyle
bir sürpriz yaptığın için minnettarım…
Sanırım Mezuniyet – İş Arasında kategorisinin sonuna geldim.
Bu gün TCDD’den aradılar ve evrakları tamamlayıp geldiğim durumda işe
başlayabileceğimi söylediler. Evet, hayatımın bir dönüm noktası da bu oldu.
Geçen bir sene üç aylık zaman diliminde hayatımda izlerini hep taşıyacağım
şeyler yaşadım. Zor günlerim oldu, zor günlerimde bana destek olanlar da… Bana
destek olanlar içimde beslediğim sonsuz minnettarlık da…
Hayat inişli, çıkışlı bir yol. Yolun sonu belli değil,
nereye gideceğin de… Ama kararlar, kararlar çok önemli, kararlar kendimizi
şekillendiren usta eller. Kötü bir ressam dahi olsanız kendi çiziminizi daha
çok seveceğinize eminim. Ben öyle yaptım. Kendi resmime kendi renklerimi
koydum. Çoğu zaman çizdiğim resme uzaktan baktığımda beğenmedim ama hep sevdim,
huzurlu olmaya çalıştım, mutlu oldum… Bundan sonra da alacağım kararların beni
şekillendireceğini biliyorum. Zaman yaşananları silmez, unutturmaz,
soluklaştırır. Güzel ve kötü şeyleri elbet hatırlayacağım ama asla tutuklu
kalmayacağım… Yolculuklar yapacağım, yolcularla yollanacağım, içeceğim mutlu
olacağım…
İş – Mezuniyet Arasında kategorisinin sonu…