üdopara

20 Eylül 2011 Salı

Mezuniyet - İş Arasında " BEKLENEN GÜN GELDİ, O ARTIK TCDD'Lİ"


Büyük sancılar yaratan gebelik süreci sanırım sonlanmakta ve nur topu ( ki daha bebeklere doğmadan top denilmesi ilginç ) işim olacak.  Beklenen gün geldi ve geçti…

15 Eylül, yılın sıradan günü, benim için sıradanlığını kapının girişindeki portmantoya asmış ve bütün heyecanlı bekleyişi içime işlemişti. Sabah sıradan başlamıştı. Heyecan vardı ama daha çok bilinmezliğe bakarken hissedilen cinstendi. Takım elbisemi mezuniyet sonrası ilk defa giyiyordum.  Aynada kendime baktığımda fark ettim, yakışıyor bana takım elbise bea…

İlk durak Başkent Kuaför’deki Kemal Abi’nin yanıydı. Yaklaşık iki saatlik şekillendirme, fazlalıkları alma ve memur kamuflajına bürünme çalışmalarından sonra, taksiye atladım ve TCDD genel merkezinin yolunu tuttum.

Taksi, Kızılay trafiğinde yavaş yavaş ilerlerken ve taksicinin muhabbet açma çabalarını savuşturduktan sonra iç konuşmalarıma kulak kabarttım. Hayal kuruyordu birisi, diyordu ki; “ Sen şimdi TCDD’de çalışan bir mühendissin…” İçimde yaşayan diğer yaratık ise kendini o moda sokup, nasıl hissedeceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Bazen kendini beğenmiş zibidi oluyor, bazen de ağır başlı birisi… Aldığı para ile yurtdışına gitme planları yapıyor, nereleri nasıl gezeceğini planlıyordu. Bense sanki oralara gitmiş, hayal ettiklerini yaşamış gibi heyecanlanıyordum. “Güzel olacak bea…” diyordum içimden, güzel olacak…

Artık TCDD’nin önündeydim. Neredeyse kavurucu sıcakta, siyah takım elbiseyle, sol elim cebimde, bakışlarımı kapıdaki güvenliğe odaklayarak yürümeye başladım içeriye doğru. Sınava daha bir buçuk saat vardı. İçeri girdim, dinlenme odasına geçtim. İlgilenecek veya zaman geçirecek hiçbir şey yoktu. Bende ablamın hediyesi telefonla facebook’a bağlandım ve önüme gelen her yazıyı okuyarak bir buçuk saati geçirdim. Eğer zihnimi serbest bıraksam, ellerim titreyecek ve çok heyecanlanacağım diye korkuyordum.

Sınav yerine giderken Uğur ile tanıştım. Sınava gelmişti. Tekniker kadrosunda. Sonra bekleme mekanında oturduk muhabbet etmeye başladık. Muhabbeti bilerek uzatıyordum. Heyecanlanmamak, odaklanmamak için… Sonra Kadir geldi. O da tekniker kadrosuna başvurmak için oradaydı. Saat ikiye kadar geçen muhabbete onu da dahil ettik. Eskilerden, yenilerden, hayattan, havadan, sudan konuştuk. Konuşma bitti, sınav çattı fakat ne gelen vardı ne giden… Ekstradan 15 dk bekledikten sonra artık kimsenin gelmeyeceğine kanaat getirip, sınavı başlattılar.

Sorular sandığımdan basitti ya da bir aylık hazırlık dönemini dolu dolu geçirmiştim. Soruları yaptık, telefon numaralarımızı aldılar, “Biz sizi arayacağız” dediler ve bitti… Bir sene, üç aylık bekleyiş bunun içindi, önemli kararın verileceği bu sınav için. Açılan kadro sayısı fazlaydı, sınava katılanlar az… Umutlarım tavan yaptı ve sanırım TCDD bundan sonra çalışacağım, kendimi geliştireceğim ve belirli konuda yetkinleşeceğim yer… Hayallerime bağlayan kurum, çalışmalarımın bebeği…

Sınavdan sonra heyecan bitti sandım, bitmemiş… Sınavdan sonraki hafta sonu için beni bekleyen sürpriz planla daha da heyecanlandım. Ki bu sürpriz benim için yapılan sürprizlerin  en kapsamlı hazırlık aşamasına sahip, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüşüydü (her ne kadar ince ayrıntıları sonra unutulup plan değişikliğine neden olsa da J ) .

Plan konusundan tahmin yürütmeme rağmen bilinmezliğini koruyordu. Planı öğrenmem için yaşamam gerekiyordu, plana dahil olup yaşayarak öğrenmem… Cumartesi işten çıktım ve gelecek talimatları bekliyordum. Nihayet saat akşam 4’ü vurduğunda ilk talimatımı aldım: Takım elbiseni giy, verilen adreste Volkan ile görüş, daha sonra diğer adresten beni al… Denileni yaptım.  İş sınavına gittiğimde giydiğim ve alışmaya başladığım takım elbiseyi tekrar giydim. Saçlarımı dağınık, olduğu gibi bıraktım,  taksiye atladım ve verilen adreste Volkan ile konuştum. Adres araba kiralama ofisiymiş. İçeriye girerken heyecanımı bastırmak için çok çaba sarf ettim. Araba kiralama için gerekli rutin işleri hallettiğimde içime dolan arabanın modelinin ve görüntüsünün merakı artık kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Volkan arabayı getirdiğinde ise; dışa gösterdiğim bir heyecanım yoktu belki ama içimde patlamaya hazır bir coşkunun oluştuğunu söyleyebilirim.

O kadar sevinmiştim ki, bütün bir hafta sonu şoförlük yapmam gerektiğine dikkat etmemiştim.. :)

Yola koyuldum. Sırada verilen ikinci adrese gidip Eda Ceren’i almak vardı. Ankara trafiğinin İstanbul yolu bölümünde, tin tin ilerlerken aklımda Peugeot 206+’ın ne kadar harika araba olduğu vardı. Onu ben sürüyordum, inanılır gibi değil… Hele arabanın 2012 model olduğunu ve daha 4. kiralayan kişinin biz olduğumuzu öğrendiğimde, heyecanım katlanarak arttı. Sürpriz güzel başlamıştı, güzelliklere gebeydi… Hissediyordum.




Bu arada takım elbise ve arabayla kendimi daha farklı hissettiğimi fark ettim. Daha ego doluydum, daha özgüvenliydim, bakışlar daha deliciydi. Bundan hoşlanmadım. Çünkü ben değildim gördükleri, cilalanmış kabuğumdu… Önemli olan bu değilken, onlar bunu önemsiyordu… Sevmedim böyle hissetmeyi…

Ve nihayet verilen adresin bulunduğu yere arabayı park edebildim. Yana döne 16/B numaralı apartmanı arıyorum; yok… Soruyorum; yok… Sinir oluyorum. Sonra birisi yardımcı oluyor: “ Arkadaşım o apartman numarası değil, dükkân numarası, aha şuraya bi bak hele…” Bakıyorum; kadın kuaförü… İçeride Eda Hanım saçlarını yaptırıyor. İşte jeton o zaman düşüyor; Eda kendi istediklerini benim istediklerimle harmanlayıp ortaya karışık yapmıştı. Bu sürpriz aynı zamanda onun kendine yaptığı bir sürprizdi. Hoşuma gitti bu durum, değişik bir tecrübeydi. Yaşanmaya değerdi…

Arabaya bindiğimizde ikimiz de heyecanlıydık. Eminim Eda da kendini farklı hissediyordu. Tarif edilemez, yaşanmamış duygular içindeydi ve biz bu duygularla Atakule’nin yolunu tuttuk.

Arabayı parka çekip tam asansöre yönelmişken Eda’ya döndüm ve “ Rezervasyon yaptırdın değil mi Eda?” diye sordum. Gayri ihtiyari; “ Ben onu unuttum, hatta bütün rezervasyonları yaptırmayı unuttum” dedi. Trajikomik olay dedikleri bu olsa gerek. Ne yapalım biz de çıktık gözetleme bölümüne ve gün batımını seyrettik. Sonra da aşağıdaki Botanik Park manzaralı restoranda yemeğimizi yedik. Yemekler de özel seçilmişti: ben mantarlı çoban kavurma ve karides güveç sipariş verdim, Eda ise kekikli dana külbastı… Evet lezzeti ve sunumu tam not aldı benden. Manzara ve muhabbetle daha da lezzetli hale geldiğini söyleyebilirim.

Harika akşam yemeğinden sonra içmeye gitmek için planlar yapmaya çalışsak da, ikimizin de içmeye pek niyeti olmadığı için önce Mogan Parkına, Gölbaşı’ya gittik. Deniz kokusu ve denizin verdiği özgürlük hissi kadar olmasa da su görmenin ve suya paralel yürümenin tatlı dokunuşlarını hissettik. Sonra da Bihtergile gittik ve muhabbete orada devam ettik.

Pazar gününün planı belliydi; sabah kahvaltısı, festivallerde zaman geçirme ve şarap içmeydi. Sabah kahvaltısını daha önce hiç gitmediğim (hoş bu hafta sonu yaptığım aktivitelerin hiç birini daha önce yapmamıştım ve bu mekanlara daha önce gitmemiştim ) Dikmen Vadisinde, yeşilliklerin arasında, küçük fakat ara ara bizi ıslatmaya yetecek kadar yükseğe fırlatılan fıskiyelere sahip havuza nazır yaptık. Kahvaltıdan bahsedip daha fazla canınız çeksin istemiyorum ama bu tecrübeyi hayatınızda en az bir kez yaşamanızı öneriyorum; mekânın adı: Hasbahçe

Uzun uzun yapılan kahvaltı ve hafif tempo Dikmen Vadisini gezdikten sonra; sıradaki durak Kalecik Üzüm Festivaliydi. Ankara’ya 60 km uzaklıktaki Kalecik’e yolculuğum eğlenceli geçti. Karga sesimizle bağıra bağıra şarkılar söyledik. Arada Eda uyudu ben şoförcülük oynadım. O uyandı onunda dalga geçtim felan… Festival dedikleri şey küçücük bir alana karman çorman yerleştirilmiş satıcılar ve satıcıların sattıkları şeyleri almak için neredeyse bir mücadele içinde olan ve adım atmak için yer bulmakta dahi zorlanan insanların oluşturdu bir ortam. Ortada bulunan sahnede çeşitli hareketlendirici oyunlarla halkın ilgisini çekmeye çalışan animatörler ve keşke mikrofonu hiç eline almasaydı dediğim bir konuşmacı… Ortam gözünüzde canlandı mı? İşte o ortamın aralarına şarap satıcılarını yerleştirin. Aynen öyle bir ortamdı. Bulduğumuz ilk şarap tattırıcısından aldığımız yarım plastik bardak şarabı kafamıza diktik. Bööö, benim viskime kurban olayım ben. :)

Kalecikte fazla durmadık, aynı hızla geri döndük ve iki saat dinlendik. Sonra Mehmet’i de alarak Etimesgut’taki kültür ve sanat festivaline doğru yola koyulduk. Ferhat Göçer konseri de varmış. Hazır gitmişken onu da dinleyelim dedik. Etimesgut’taki festival daha canlı ve daha geniş alanda organize edilmişti. Çeşitli illerden gelen katılımcılar kendi kültürlerini tanıtıp, kültürlerine ait malzemeleri satışa sunmuşlardı. Erzurum Cağ Kebabı’nı yemeden gitmeyelim dedik. Tokat pekmezi satın aldık ve bat yedik. Konserin başlamaya niyeti olmadığına kanaat getirip eve doğru yola koyulduk.

Eveet… Güzel bir sürpriz organizasyonu böyle başladı, böyle bitti. Bu plan benim için çok önemli bir yere sahip; çünkü kimse benim için bir şey yapmak adına haftalarını planlamaya harcamadı ( hoş o kadar uğraş sen, sonra git unut rezervasyon yaptırmayı :) cık cık :)). Sayın Eda Ceren… Sana yaptığın bu plan için teşekkür ederim. Gerçekten güzeldi. Kendine ve bana böyle bir sürpriz yaptığın için minnettarım…




Sanırım Mezuniyet – İş Arasında kategorisinin sonuna geldim. Bu gün TCDD’den aradılar ve evrakları tamamlayıp geldiğim durumda işe başlayabileceğimi söylediler. Evet, hayatımın bir dönüm noktası da bu oldu. Geçen bir sene üç aylık zaman diliminde hayatımda izlerini hep taşıyacağım şeyler yaşadım. Zor günlerim oldu, zor günlerimde bana destek olanlar da… Bana destek olanlar içimde beslediğim sonsuz minnettarlık da…

Hayat inişli, çıkışlı bir yol. Yolun sonu belli değil, nereye gideceğin de… Ama kararlar, kararlar çok önemli, kararlar kendimizi şekillendiren usta eller. Kötü bir ressam dahi olsanız kendi çiziminizi daha çok seveceğinize eminim. Ben öyle yaptım. Kendi resmime kendi renklerimi koydum. Çoğu zaman çizdiğim resme uzaktan baktığımda beğenmedim ama hep sevdim, huzurlu olmaya çalıştım, mutlu oldum… Bundan sonra da alacağım kararların beni şekillendireceğini biliyorum. Zaman yaşananları silmez, unutturmaz, soluklaştırır. Güzel ve kötü şeyleri elbet hatırlayacağım ama asla tutuklu kalmayacağım… Yolculuklar yapacağım, yolcularla yollanacağım, içeceğim mutlu olacağım…

İş – Mezuniyet Arasında kategorisinin sonu…